Tanrı'yla nasıl karşılaşabiliriz? Onu nerede bulabiliriz? O'na ulaşmak için hangi yoldan gitmemiz gerekir? Rab ile konuşmak mümkün müdür? Onunla haberleşebilmek, iletişim kurabilmek için hangi lisanı kullanmaya ihtiyacımız var?
Tam bir samimiyetle söyleyebiliriz ki, yüreklerimizden ve akıllarımızdan buna benzer çok sayıda soru çıkarabiliriz. Sık sık şöyle söylendiğini duyarız: İnsan doğal olarak Tanrı'yı arar. Aziz Agustinus’un söylediği gibi, yüreğimiz O'nu bulana dek asla huzur içinde olmaz. Kesinlikle, Tanrı çalışmasının en güzel, en harikulade yaratığı, dünyevi hac yolunda bir şeyler tarafından yöneltilmiştir. Victor Frankl hayatın hareket ettirici gücünün, hayatın anlamını aramak olduğunu söylüyordu. Tanrı'nın Oğlu vücut bulduğu zaman, bu arayış bize sunduğu İyi Haber’de kendisini buldu ve şahsiyeti tarafından aydınlatıldı: Tanrı sevgidir, O inanç birliğidir. Bunun anlamı Tanrı her insana yakın demektir. İnsan karanlıklara doğru uzaklaştığı zaman, iyi Çoban bulana dek onu aramaya devam eder.
Fakat bizleri tamamlayan, Tanrı'nın bu arayışını nasıl somutlaştırabiliriz? Basit bir cevabı var: Duada. Fakat nasıl dua etmeliyiz? Bakışlarımızı Rabbimize doğru çevirmek suretiyle, mahremiyetimizin küçük odasında göklerdeki Babamıza şu sözlerle dua edeceğimizi söyleyebiliriz: “Göklerdeki Pederimiz...”
Oradan hareketle, Doğu Kilisesinin ruhaniliğinde İsa'nın Duası gelişip, olgunlaştı, bu dua şu sözlerin inançla, sadakatle tekrar edilmelerinden ibarettir: “Rabbimiz İsa Mesih,Tanrı'nın Oğlu, günahkar olan bana, merhamet eyle.” Burada belirli bir dua etme tekniğinden bahsedilmektedir. Bu koşullar altında teknik kelimesini kullanırken şu hususa dikkat etmeliyiz: Hristiyan duası herhangi bir dinamizmin ötesinde lütuf ile karakterize edilmiştir ve bazı maksatları hedefleyen, insani araçların kullanımı veya insani kapasite ile bir hedefe ulaşma olarak kesinlikle nitelenemez.
İsa'nın duası diğer çok sayıdaki adlandırmalar arasından ‘yürek duası’ diye de isimlendirilmektedir, Tanrı'yla birlik içinde ve yaratılanla uyum içinde içsel huzuru aramak olarak tanımlayabileceğimiz, ‘isihazm’ (Hesychasm) diye bilinen mistik uygulamadan ayrılması mümkün değildir. Özellikle XIV. yüzyılda yükselişe geçen bir mistik uygulama oldu. Bu uygulamaya ön ayak olan, öncülük eden en önemli ve tanınmış şahsiyet Aziz Gregorios Palamas'tı.
Dua üç safhadan oluşuyor: insan sesi ile ilgili evre, akıl ile alakalı evre ve en son yürek ile ilgili evre. Her bir safhanın kendine özgü bir önemi vardır. İnsan sesi ile ilgili olan bölümün kendi değeri mevcut. Burada, kısa, küçük ve devamlı surette tekrar edilen duaları hatırlayalım (kısa yakarışlar), ancak hatırlamamız gerekir ki, duayı bir tılsım gibi kullanmıyoruz.
İsa'nın duası, formül olarak, bir araya getirilen sözcükler olarak son derece basit olmasına karşın, teolojik açıdan ise çok zengin ve derindir. Sadece iki görüş açısından söz edelim. Manastır yaşamında çok kullanılan, bir alçakgönüllülük duasıdır (katányxis). İkinci temel unsur İsa'nın adının gücüdür. Birbirlerinden ayıramadığımız bu iki esas unsura dikkat ederek, saygı duyarak Rabbe yaklaşıyoruz: yüreğin alçakgönüllülüğü ve tapınma. İnsan ve Tanrı arasındaki uçsuz bucaksız, derin mesafe, bizi birleştiren O’nun merhameti sayesinde her mesafeyi ortadan kaldırıyor.
Üçüncü safha yüreğe ait olanıdır. Aklın yüreğe indiği o andan söz ediyoruz ve böylece birleştiklerinde ruhun düşünce düzenine ulaşılmış oluyor.
Onu uygulamaya koyabilmek için, ahlaki anlamda bir hazırlanmaya ihtiyaç olduğunu varsayıyoruz: dua eden kişinin vicdanı arınmalı, saf ve temiz olmalı. Dışarıdan bir bakış açısıyla, ufak kapalı bir hücre, akıl ile birleşen vücut gözünün derinlere bakmasına yardım eden, çenesini göğsüne yerleştirmek suretiyle, küçük bir sandalyenin üzerinde bir oturma pozisyonu, fiziki anlamda iyi bir desteği temsil eder.
İnsan, Tanrı'nın benzeri olarak yaratıldı. Fakat işlediği günah, yüzünün asli güzelliğini yitirmesine sebebiyet verdi. İsa'nın duasının amacı, kaybolanı yeniden bulmak, günah sebebiyle bölüneni birleştirmektir. Lütuf elde etmek, inanç ve sadakatle Tanrı'yı aramada tecrübe edilir. Bu nedenle, lütfun kişinin içerisinde çalışması için boşluk bırakılır.
İsa’nın duasını uygulamada çok fazla koşullar, tarzlar mevcuttur. Bu duanın bir tipi sakin nefes alıp vererek ve akılla kendimizin merkezine inerek kalbimizin yerini aramaktır ve aynı zamanda İsa’nın adını sabırla yakarmak demektir.
Her ne kadar, başlangıçta zor, çok kasvetli ve sıkıntı verici gibi gözükse de, zihnin duayla birleştirilmesi sevinç, manevi zevk ve hoşnutluk ortaya çıkarıyor, Tomaz Şpidlik'in tasvir ettiği gibi Tabor olarak bilinen büyük bir ışık ve Tanrı'ya yönelik çoğalan bir sevgi sayesinde, şeytani kötülüğün saldırıları karşısında direnmek için bize güç veriyor.
İsa'nın duası günümüzde ne kadar geçerli olabilir? Tarihi çevremize baktığımızda bu dua, fabrikada bir işçi tarafından, aynı zamanda madenin derinliklerindeki bir madenci tarafından veya bir teoloji profesörü tarafından da rahatlıkla söylenebilen bir dua olmuştur. Hep bu duanın doğallığına ve başlangıçtaki yalınlığına geri dönmeye çalışırken, hep var olmuş olan Tanrı’yı keşfediyoruz: Aslında sihirli bir iman formülü telaffuz etmiyoruz, ama Tanrı'nın varlığına dikkat çekiyoruz. Dahası, bu dua takıntılı bir şekilde tekrar edilen bir formüle bağlı kalarak yapıldığı anlamına gelmez, ama bilakis Tanrı'yla birliğin gerçekleştiği bir an olarak kabul edilebilir.
Çok önemli bir noktayı da ifşa etmek gerekir. İsa'nın adıyla dua etmek ve yakarmak bütün Hristiyanlarda gözlemlediğimiz müşterek bir noktadır. Yani gerçekten de ölen ve İsa'da dirilen bütün insanlar arasında bir karşılaşma, buluşma ve birlik anı olabilir.
“Rab İsa Mesih, Tanrı'nın Oğlu, günahkar olan bana merhamet eyle,” bu yakarış, dünyevi hac yolculuğumuzda bizim için önemli bir yardımdır. Bu dua etme formülünü kullanmak suretiyle, yürürken, çalışırken veya evdeyken, dua etme fırsatının daha geniş ve daha kapsamlı olduğunu keşfedebileceğiz. Ve sonra, yüreğimize girdiğimizde ve lütfa kendimizi açtığımızda, sadıkane bir biçimde Tanrı'nın Krallığının çalışmasıyla işbirliğine girmiş oluruz.
Tam bir samimiyetle söyleyebiliriz ki, yüreklerimizden ve akıllarımızdan buna benzer çok sayıda soru çıkarabiliriz. Sık sık şöyle söylendiğini duyarız: İnsan doğal olarak Tanrı'yı arar. Aziz Agustinus’un söylediği gibi, yüreğimiz O'nu bulana dek asla huzur içinde olmaz. Kesinlikle, Tanrı çalışmasının en güzel, en harikulade yaratığı, dünyevi hac yolunda bir şeyler tarafından yöneltilmiştir. Victor Frankl hayatın hareket ettirici gücünün, hayatın anlamını aramak olduğunu söylüyordu. Tanrı'nın Oğlu vücut bulduğu zaman, bu arayış bize sunduğu İyi Haber’de kendisini buldu ve şahsiyeti tarafından aydınlatıldı: Tanrı sevgidir, O inanç birliğidir. Bunun anlamı Tanrı her insana yakın demektir. İnsan karanlıklara doğru uzaklaştığı zaman, iyi Çoban bulana dek onu aramaya devam eder.
Fakat bizleri tamamlayan, Tanrı'nın bu arayışını nasıl somutlaştırabiliriz? Basit bir cevabı var: Duada. Fakat nasıl dua etmeliyiz? Bakışlarımızı Rabbimize doğru çevirmek suretiyle, mahremiyetimizin küçük odasında göklerdeki Babamıza şu sözlerle dua edeceğimizi söyleyebiliriz: “Göklerdeki Pederimiz...”
Oradan hareketle, Doğu Kilisesinin ruhaniliğinde İsa'nın Duası gelişip, olgunlaştı, bu dua şu sözlerin inançla, sadakatle tekrar edilmelerinden ibarettir: “Rabbimiz İsa Mesih,Tanrı'nın Oğlu, günahkar olan bana, merhamet eyle.” Burada belirli bir dua etme tekniğinden bahsedilmektedir. Bu koşullar altında teknik kelimesini kullanırken şu hususa dikkat etmeliyiz: Hristiyan duası herhangi bir dinamizmin ötesinde lütuf ile karakterize edilmiştir ve bazı maksatları hedefleyen, insani araçların kullanımı veya insani kapasite ile bir hedefe ulaşma olarak kesinlikle nitelenemez.
İsa'nın duası diğer çok sayıdaki adlandırmalar arasından ‘yürek duası’ diye de isimlendirilmektedir, Tanrı'yla birlik içinde ve yaratılanla uyum içinde içsel huzuru aramak olarak tanımlayabileceğimiz, ‘isihazm’ (Hesychasm) diye bilinen mistik uygulamadan ayrılması mümkün değildir. Özellikle XIV. yüzyılda yükselişe geçen bir mistik uygulama oldu. Bu uygulamaya ön ayak olan, öncülük eden en önemli ve tanınmış şahsiyet Aziz Gregorios Palamas'tı.
Dua üç safhadan oluşuyor: insan sesi ile ilgili evre, akıl ile alakalı evre ve en son yürek ile ilgili evre. Her bir safhanın kendine özgü bir önemi vardır. İnsan sesi ile ilgili olan bölümün kendi değeri mevcut. Burada, kısa, küçük ve devamlı surette tekrar edilen duaları hatırlayalım (kısa yakarışlar), ancak hatırlamamız gerekir ki, duayı bir tılsım gibi kullanmıyoruz.
İsa'nın duası, formül olarak, bir araya getirilen sözcükler olarak son derece basit olmasına karşın, teolojik açıdan ise çok zengin ve derindir. Sadece iki görüş açısından söz edelim. Manastır yaşamında çok kullanılan, bir alçakgönüllülük duasıdır (katányxis). İkinci temel unsur İsa'nın adının gücüdür. Birbirlerinden ayıramadığımız bu iki esas unsura dikkat ederek, saygı duyarak Rabbe yaklaşıyoruz: yüreğin alçakgönüllülüğü ve tapınma. İnsan ve Tanrı arasındaki uçsuz bucaksız, derin mesafe, bizi birleştiren O’nun merhameti sayesinde her mesafeyi ortadan kaldırıyor.
Üçüncü safha yüreğe ait olanıdır. Aklın yüreğe indiği o andan söz ediyoruz ve böylece birleştiklerinde ruhun düşünce düzenine ulaşılmış oluyor.
Onu uygulamaya koyabilmek için, ahlaki anlamda bir hazırlanmaya ihtiyaç olduğunu varsayıyoruz: dua eden kişinin vicdanı arınmalı, saf ve temiz olmalı. Dışarıdan bir bakış açısıyla, ufak kapalı bir hücre, akıl ile birleşen vücut gözünün derinlere bakmasına yardım eden, çenesini göğsüne yerleştirmek suretiyle, küçük bir sandalyenin üzerinde bir oturma pozisyonu, fiziki anlamda iyi bir desteği temsil eder.
İnsan, Tanrı'nın benzeri olarak yaratıldı. Fakat işlediği günah, yüzünün asli güzelliğini yitirmesine sebebiyet verdi. İsa'nın duasının amacı, kaybolanı yeniden bulmak, günah sebebiyle bölüneni birleştirmektir. Lütuf elde etmek, inanç ve sadakatle Tanrı'yı aramada tecrübe edilir. Bu nedenle, lütfun kişinin içerisinde çalışması için boşluk bırakılır.
İsa’nın duasını uygulamada çok fazla koşullar, tarzlar mevcuttur. Bu duanın bir tipi sakin nefes alıp vererek ve akılla kendimizin merkezine inerek kalbimizin yerini aramaktır ve aynı zamanda İsa’nın adını sabırla yakarmak demektir.
Her ne kadar, başlangıçta zor, çok kasvetli ve sıkıntı verici gibi gözükse de, zihnin duayla birleştirilmesi sevinç, manevi zevk ve hoşnutluk ortaya çıkarıyor, Tomaz Şpidlik'in tasvir ettiği gibi Tabor olarak bilinen büyük bir ışık ve Tanrı'ya yönelik çoğalan bir sevgi sayesinde, şeytani kötülüğün saldırıları karşısında direnmek için bize güç veriyor.
İsa'nın duası günümüzde ne kadar geçerli olabilir? Tarihi çevremize baktığımızda bu dua, fabrikada bir işçi tarafından, aynı zamanda madenin derinliklerindeki bir madenci tarafından veya bir teoloji profesörü tarafından da rahatlıkla söylenebilen bir dua olmuştur. Hep bu duanın doğallığına ve başlangıçtaki yalınlığına geri dönmeye çalışırken, hep var olmuş olan Tanrı’yı keşfediyoruz: Aslında sihirli bir iman formülü telaffuz etmiyoruz, ama Tanrı'nın varlığına dikkat çekiyoruz. Dahası, bu dua takıntılı bir şekilde tekrar edilen bir formüle bağlı kalarak yapıldığı anlamına gelmez, ama bilakis Tanrı'yla birliğin gerçekleştiği bir an olarak kabul edilebilir.
Çok önemli bir noktayı da ifşa etmek gerekir. İsa'nın adıyla dua etmek ve yakarmak bütün Hristiyanlarda gözlemlediğimiz müşterek bir noktadır. Yani gerçekten de ölen ve İsa'da dirilen bütün insanlar arasında bir karşılaşma, buluşma ve birlik anı olabilir.
“Rab İsa Mesih, Tanrı'nın Oğlu, günahkar olan bana merhamet eyle,” bu yakarış, dünyevi hac yolculuğumuzda bizim için önemli bir yardımdır. Bu dua etme formülünü kullanmak suretiyle, yürürken, çalışırken veya evdeyken, dua etme fırsatının daha geniş ve daha kapsamlı olduğunu keşfedebileceğiz. Ve sonra, yüreğimize girdiğimizde ve lütfa kendimizi açtığımızda, sadıkane bir biçimde Tanrı'nın Krallığının çalışmasıyla işbirliğine girmiş oluruz.